Fuzuli Kimdir ?


Fuzûlî'nin hayatı hakkındaki bilgiler çok az ve yetersizdir. Asıl adının Mehmed, babasının Molla Süleyman, Fuzûlî'nin ise mahlası olduğu bi- liniyorsa da, nerede ve ne zaman doğduğu kesin olarak bilinmiyor. Doğum yeri hakkında ileri sürülen görüşler, şuara tezkireleri ile şairin kendi eserlerine dayanılarak, yapılan tahmin ve yo- rumlardan ibarettir. Şairin Bağdat'ta doğduğunu ileri sürenler arasında Latifi, Ahdî, Aşık Çelebi, Sam Mirza ve Ali başta gelir. Hilleli olduğunu kabul edenler arasında Kınalızâde Hasan Çelebi, Süleyman Nazif, Muallim Naci, Faik Reşat, Şem- seddin Sâmî ve Prof. Gib'ten başka, ünlü edebiyat tarihçimiz Fuat Köprülü de yer alır. Fuzûlî'nin Kerbelâh olduğunu iddia eden tezkireci Riyazî'den sonra bu teze Abdülbaki Gölpınarlı ile Abdülkadir Karahan da katılırlar. Başta Ata Terzibaşı olmak üzere Kerküklü birçok araştırmacı ve yazar ise, Fuzûlî'nin Kerkük'te doğup büyüdüğünü, ancak babasının memuriyeti dolayısıyla veya bir veba salgını yüzünden ailesi ile birlikte Bağdat'a göç et- tiğini, anasının da Kerkük yöresinde yaşayan Bayat boyuna mensup olduğunu, bu bakımdan şairin Kerküklü sayılabileceği tezini ileri sür- müşlerdir. Bu görüşlerin hiç birine katılmayan Hasibe Mazıoğlu, Fuzûlî'nin doğum yılı gibi, doğduğu yerin de kesinlikle belli olmadığını kabul etmiştir. Bütün hayatı boyunca Irak dışına çıkmadığı da anlaşılan Fuzûlî'yi, günümüze kadar canlılığını sürdüren Irak'taki Türk kültür coğ- rafyasına bakılırsa, Irak'ta varlık gösteren Türk toplumunun bir ferdi olarak kabul etmemek yanlış olur. Bu bakımdan şairi, Irak'ta Türklüğün beşiği sayılan Kerkük bölgesi kültür ortamının yetiştirdiği bir değer olarak görmek mümkündür.
Fuzûlî'nin hayatı hakkında edinilen çok az bilgiler de, kendi eserlerinden sağlanmaktadır. Türkçe divanının önsözünde Irak-ı Arab'da doğup büyüdüğünü ve ömrü boyunca başka yerlere
gitmediğini ifade eden Fuzûlî'nin doğum tarihi de belli değildir. Onun H.910 (M.1504) yılında doğ- duğu ve Hille müftüsünün oğlu olduğu yolundaki bilgiler, hiç bir tarihi belgeye dayanmaz. Farsça divanında Akkoyunlu hükümdarlarından Elvend Bey (ölümü 1504) için yazmış olduğu kasideden, o sırada en az 20-25 yaşlarında olduğu düşünülürse, şairin M. 1480 yılı dolaylarında doğmuş olabileceği tahmin edilebilir.
Fuzûlî'nin iyi bir tahsil gördüğü, yaşadığı dönemin bütün ilimlerini öğrendiği eserlerinden an- laşılmaktar. Anadili Türkçe'den başka, Arapça ve Farsça şiirler yazacak kadar bu dilleri bildiği kabul edilmektedir. Türkçe ve Farsça divanlarının önsözünde, küçük yaşta şiir yazmaya başladığım, şiire olan eğiliminin doğuştan geldiğini, güzellerin şevkiyle şiirler yazdığını ve kısa süre içinde şairliğinin herkesçe kabul edildiğini, ancak ilimsiz şiirin temelsiz duvara benzeyeceğini, bu bakımdan şi- irlerini bilgi ve hünerle temellendirerek, ömrü boyunca ilim kazanmak için çaba harcadığını yazar.
Hayatı boyunca refaha kavuşamayan şair, sürekli yokluk ve fakirlik çekerek, rahat yüzü görmemiştir. 1534'te mukavemet görmeden Bağdat'a giren Kanunî Sultan Süleyman'a:


               Geldi burc-ı evliyaya Pâdişâh-ı nâmdâr

mısra'ı ile tarih düşürdüğü bir kasidesini sundu. Fuzûlî için bu büyük bir fırsattı. Osmanlı ordusu kışı da geçirerek dört ay kadar Bağdat'ta kalacaktı. Orduda bulunan Hayalî Bey ve Taşlıcalı Yahya Bey gibi ünlü şairlerle de tanıştı. Bu iki şairin de Fuzûlî'ye nazireler yazmış olmaları, ondan etkilendiklerini ve sanatına karşı duydukları hay- ranlığı ifade eder. Osmanlı ordusunun Bağdat'ta kaldığı süre, aslında Fuzûlî için verimli olmuş, başta padişah olmak üzere, Sadrazam İbrahim Paşa'ya, Nişancı Celalzâde Mustafa Çelebi'ye ve Kazasker Kadri Çelebi'ye de kasideler sunmuş, yardım ve himaye istemiştir.
Kanunî'ye ve Osmanlı devlet adamlarına bütün bu yazdıklarının kar- şılığı olarak, kendisine evkaf gelirinin artan kısmından günde 9 akçe maaş bağlanması hususunda padişah buyruğu çıkmıştır. Ancak Fuzûlî, çok az olmasına rağmen bu parayı bile evkaf memurlarından bir türlü alamaz. Bu durumu, İstanbul'a Celalzâde Mustafa Çelebi'ye yazmış olduğu Şikâyetname adlı ünlü mektubundan öğreniyoruz.
Sonuçta Fuzûlî sıkıntılı hayatına devam ederek, ömürünün sonuna kadar sultanların himayesinden uzak bir yerde, toprağı şehit kanlarıyla yoğrulmuş ve şairin kendi deyimiyle akılsız halkı yüzünden harab olmuş bir ülkede yaşamıştır. Fuzûlî'nin "göçdi Fuzûlî" veya "geçdi Fuzûlî" iba- resinin ebced hesabıyla karşılığı olan H. 963 (M. 1556) yılında taundan öldüğünü Ahdî kaydetmektedir. Ancak nerede öldüğü ve nereye gömüldüğü hakkında vesikalara dayanan bilgilere sahip değiliz. Bu arada Süleyman Faik Efendi Mecmuası'nda verilen bilgilere göre şairin türbesi Kerbelâ'da, İmam Hüseyin Türbesi'nin yakınında bulunmaktadır. Fuzûlî'nin Fazlî adında şair olan bir oğlu olduğu bilinmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder